Bazen fikirlerimizde ikiz gibi olsak da yine de anlaşamadığımız hususlar vardı eşimle .
Birisi de eve misafir geleceğinde haberi bile olsa bana söylemeyi unutmasıydı .
BU haberi olduğu halde söylememesi beni cok kızdırıyordu .
Niye mi kızıyordum ?Neticede gelen Allah misafiri .Haber verse ne olur vermese ne olur ki?
Misafirimiz ,Allah eksik etmesin her daim olurdu şükür .
Benim sıkıntım misafiri yüksünmek değil,hazırlıksız yakalanmaktı .
Bu bahsettiğim durum da yakınlarda olan değil taaa 1980 li yıllar .
O zamanlarda öyle no frost buzdolapları yok.Süper marketler yok.
Evin önünden geçen sebzeciden aldım aldım sebze ,meyve vs .yoksa kuru erzak ,kuru yemişe talim .
Yatılı Kur’an Kursunda çalşıyorum ,çocuklar arka arkaya doğdu .Tüm gün mesai olunca sorumluluğu da ona göre yani .
Ögrencilerin yatma saatine kadar evle kurs arasında koştur..
Ansızın gelen misafire yemek çıkarmak bi yana bu mesele değil, haberim olsun evim derli toplu olsun, yemeğim mükellef olsun.
Beyefendiye söylediğimde ;
-“Benim misafirim buraya yemek içmek için gelmiyor .
Peynir- ekmek, zeytin- pekmez koy.Allah ne verdiyse getir ,afiyetle yiyelim.”
Şimdi belirtmem lazım …
Benim beyefendim köyde yetişmiş bir köy delikanlisi.
Ben ise, dedem bile Tarsus’ta şehirde doğmuş,diğer dedem de aynı .
O da Adana’da doğmuş ,dolayısıyla demek istediğim ben bir köy kültüründen oldukca uzak yetişmişim
Hayatımda köy görmemişim.
Ve anlaşamıyoruz bu konuda.
-Yaa senin haberin var mıydı bu misafirin geleceginden diyorum;
-Vardı..
-Eee niye söylemedin.
-“Unuttum.”.
Cevabı beni öfkelendiriyordu.
-Ya sen benim dedigimi yap,ötesine karışma..
Bu yıllarca devam etti.
Ta ki bir gün bir hadis-i şerif okuyana kadar
O ana kadar duymamışım şaşkına döndüm.
Ne okudunuz dediğinizi duyuyorum gibi…
Evinize bir misafir geldiğinde ne ikram edeceğim diye sıkıntıya düşmenin dinen uygun olmadığını,
Aynı şeyin misafirliğe giden kişinin de gittigi yerde ne yiyeceğim diye bir duyguya kapılmasının yanlışlığı ortaya konuyordu.
Bir anda dehşete düştüm.
Ben ne yapıyordum böyle .
Sırf beni dağınık görmesinler diye ve daha tertipli bir misafir ağırlamam olsun diye eşimi üzmüş kendim de yıpranmıştım.
“Yazıklar olsun bana”. dedim
Kendime kızdım.
Iki gün sonra o zaman abone olduğum bir gazetede bir yazıda şöyle bir şeyler okudum.
Bu da benim gibi insanların hiç de az olmadığını çoğu hanımların bu şekilde düşündüğünü ve hareket ettiğini gösterdi.
Sizlere okuduğum yazıyı aklımda kaldığı kadarıyla aktarmak istiyorum
“Yeni evli bir çift var.Zamanla misafirleri geliyor gidiyor. Gelin hanım her misafir geldiğinde bir sürü hazırlık yapıyor, temizlikten yemeğe her bir misafir gelişinde yorgunluktan bitap vaziyette…
Misafir gidince yapılan yemeklerin çoğu ziyan oluyor. Çorbasıydı, etlisi, sebzesi, pastası böreği, çöreği ,meyvesi, salatası…
Eee misafir bu kadar yemeği hangi mideye sığdıracak. Tabii ki ziyan oluyor. Sadece yemek mi?
Eğer gelen yatılı misafir ise işlemeli nakışlı, bir hoş bakışlı yatak ,yorgan, yastık…misafir gelince yastıklar .yorganlar çıkarılıyor..
Misafir gittikten sonra hepsi sökülüp bir güzel yunup, yıkanıp, ütülenip yerine konana kadar gelin hanımda hayır kalmıyor.
Ve bir zaman sonra artık misafirden yüksünmeye başlıyor.
Nasıl yüksünmesin.Her misafirin gelişi demek bir sürü masraf,israf ve yorgunluk…
Ve üstelik gelen misafirle oturup sohbet edecek vakit te kalmıyor takat ta..
Evin beyefendisi taze damat bu durumu önceleri gözlemliyor ,bir yorumda bulunmuyor..
Bir gün misafirliğe gideceklerini hazırlanmasını söylüyor .
Gittikleri evde yemek olarak kuru fasulye, pilav turşu var.
Öylesine iştah ve afiyetle, yanında sohbetle yiyorlar ki…
Gelin hanımın çok hoşuna gidiyor sohbet…
Yenilen yemek haz veriyor.
Daha sonraki günlerde, bir gün beyefendi bir koca paketle geliyor ve hanımına paketleri açıyor.
Içinden çıkanlar bir kaç battaniye ve sade nevresim takımları ..
Dantelsiz ,oyasız. Sade ve güzel …
Hanımının meraklı bakışları arasında diyor ki:
Bundan sonra benim misafirlerime bu battaniyeleri ve nevresim takımlarını kullanmanı istiyorum…”
Ve soruyor daha önceki günlerde misafirlikten geldikten sonra:
-yemekler hoşuna gitti mi diye..
Karısı:
-Evet yemekler cok güzeldi .
-Peki ya sohbet nasıldı? diyor yine.
-Sohbet de cok güzeldi diyor.
Yine gitmek isteyip istemediğini sorduğunda eşinin;
-“Evet” cevabını vermesi memnun ediyor tabii ki beyefendiyi.
Bunları kullacaksın diye verdiği battaniyeler ve,nevresim takımlarının ardından da eşine oturmasını söylüyor ve diyor ki:
-O kuru fasulye, pilav ,turşu hoşuna gitmişti değil mi?
Benim misafirlerim de onları çok severler diyerek eşine istediğini bu şekilde belirtiyor.
Veeee ..daha sonraki günlerde eşinin istediği gibi misafir ağırlayan gelin hatun, hem çok daha az yoruluyor hem daha az masraf ediyor ,hem israf olmuyor hem de misafirin gelişi onu çok memnun ediyor. Çay güzel ,sohbet güzel, var yine gelmek ben diyen Alman turist misali, misafirin gelmesinden haz almaya başlıyor..
Evet dostlar…ben okuduğum yazıyı böyle hatırlıyorum, biraz da katık koydum tabii içine benden biraz..
Bu yazının hemen okuduğum hadis-i şerifin akabinde gelmesi büyük bir tevafuktu benim için.
Tabii ki ben o günden sonra 361 derece ,bir fazlasıyla çark ettim,fikrimden döndüm.
Ve artık niye haber etmedin kavgası bitti.
Ve bu durumu misafirliğe dair vaazlarımda ve özel sohbetlerde defalarca anlattım.
Benim efendi de yıllar sonra bunu benim ağzımdan duydugunda gülümsedi.
: Haklı olmanın haklı gururu tabii ki..
Ee ben de haklıydım ama..4 cocuk annesi çalışan bir kadın…Zor günlerdi..
Bizler için sonraki yıllarda şu no frost dolaplar işimizi nasıl da kolaylaştırdı.
Şimdiki hayat şartlarımız her geçen gün elhamdülillah artıyor.Yıllar önce bu fırsata sahip olmak işimizi kolaylaştırdığı gibi şükretmeye de bir vesile…
Bol misafirli ve bereketli , hareketli, bol sohbetli nice güzel günlere sevgili dostlar….
SERAP UYSAL
Emekli Kur’an Kursu Öğretmeni